30 Mayıs 2009 Cumartesi

9. Ay...

Zaman su gibi geçti ve canım oğluşumu 9. ay kontolü için tatlı doktoru -ya biz gerçekten seviyoruz bu kadını ;)- Alev teyzesine götürdük. Çok şükür bir problem olmadığı için gönül rahatlığıyla gidiyoruz, sadece rutin muayenesini ve aşısını oluyor oğluşum.
Her sabah olduğu gibi bu sabahda çok mutlu kalktı bebeğim, erkenden babasıyla parka gitti. Yürüyüş yapmışlar, kedilere, kuşlara bakmışlar ve sonrasında minik kuşum eve dönerken uyumuş. Aldığı temiz havanında etkisiyle karnı iyice acıkmış olucak kahvaltısını güpür güpür götürdü maşallah.


Kahvaltımızı ettikten sonra güzel güzel giyindik ve üçümüz Dr. Alev' i görmeye gittik...
Eveett muayene sonuçları: 1 dakika yerinde durmamasına rağmen kemikleri et tutmuş -rahmetli ananem çok söylerdi bu lafı, bende yerimde durmazdım da:)- 500gr almış ve kilosu 9,000gr olmuş. Boyu geçen aya göre 1cm uzamış ve 70cm olmuş. Baş çevresi de 1 cm büyümüş ve 45cm olmuş.

Alt dişlerinin çok iyi durumda olduğunu ve üst dişlerinin çıkmasına az kaldığını söyledi. Gerçi geçen ay bekliyorduk ama olsun ne kadar geç çıkarsa o kadar iyi, vücudu dişe giden kalsiyumu kemiklere gönderiyormuş. Sonrasında yemek düzeni ile ilgili biraz konuştuk, sabah kahvaltısında omlet, tuzsuz zeytin, domates ve salatalık -ara ara veriyordum zaten- yiyebilecek, öğle yemeğine de sarımsak -kokuyo biliyorum ama bazı yemeklerde onsuz olmuyo:)- koyabilirmişiz. Ama en önemlisi artık yemeklerini rondodan geçirmek yerine çatalla ezeceğiz, bebişler büyük parçaları çiğnemeyi ve ağızlarında dilleriyle döndürmeyi öğrenirken aslında konuşma egzersizleri yaparmış, ne kadar çabuk böyle yemeye alışırlarsa o kadar çabuk ve rahat konuşurlarmış. Bakalım, inşallah sorunsuz -az sorun diyelim daha gerçekçi olsun;)- geçiş yapabiliriz çünkü üst dişleri özellikle son zamanlarda çok zorluyor. Oyuncaklar ile ilgili de konuştuk biraz, bu aralar zaten almaya ara vermiştim, evdeki eşyalar ile oynamasının yaratıcılığını arttıracağını ve çevresindekilere daha çabuk tanıyacağını belirtti, np:). Yürüteç veya oyunparkına iki tarafta karşı, kısıtlamalara hayır durumu ;)

Babasının kucağında muayenesini tamamladıktan sonra sıra geldi aşısına, bu ay Hepatit B aşısını oldu oğluşum, pek ağlamazdı bebeğim ama uykusu da gelmişti zaten aşıdan sonra bol bol ağladı...

Uyuması ve dilenmesi için eve döndük, ananesi ile yoğurdunu yedi, oynadı oynadı. Akşam üstüne doğru babasının iş çıkış saatinde onu karşılamak için parka gittik...

Can kuşum salıncakta sallanmayı çok seviyor, ne arabasında ne de mama sandalyesinde 1dk durmayan çocuk iş salıncağa gelince kuzu gibi baksanıza ;)

**Canım oğluşum, beraber gezdiğimiz dönemleri saymazsak nerdeyse dokuz aydır birlikteyiz, seninle hayatım, hiç olmadığı kadar mutlu, dolu, hareketli ve paha biçilmez. İyi ki varsın ve benim oğlumsun...**

28 Mayıs 2009 Perşembe

Grey's Anatomy...

Hastanede ömürleri geçen bir grup doktorun vazgeçilmez, duygu dolu, heyecan verici, keyifli hikayesi...

Eskisi kadar olmasa da sıkı bir Digiturk takipçisiyim aslında Dizimax desem daha doğru, düzenli izlediğim ender dizilerden -House ve CSI Miami'yi de belirtmem lazım- bir tanesi de
Grey's Anatomy. Her bölümünde kesinlikle ağladığım -hatta geçen haftalarda hasta kızını kurtarmak için çabalayan babanın hikayesini anlatan bölümde artık o kadar ağladım ki hıçkırmaktan konuşamıyordum, bittikten sonra biraz kendime gelince hemen oğluşumun odasına koştum öptüm öptüm okşadım kuşumu-, kendimle muhasebe yaptığım, alınan kararları düşündüğüm, aynı durumda kalırsam ne yapabilirimi tarttığım, izlemekten çok keyif aldığım bu dizinin bu akşam sezon finali vardı ve bittiğinde ben yine büyük bir merak içinde televizyona bakakaldım...

Aklımda o kadar soru var ki, gelecek sezona kadar nasıl beklerim bilmiyorum?
Herseyi ve herkesi bu kadar karmaşık nasıl bırakıyorlar, gerçekten özel bir çaba gerektirir bu! İzlemeyenler için detay vermek istemiyorum ama "heh şimdi bişeyler düzelir diyemiyorum" yeterli olur sanırım...

İnsanlığın, vicdanın, aşkın, bağlılığın, hayatın, arkadaşlığın, birlikteliğin çok içten anlatıldığı bu güzel dizi herkese tavsiye olunur...

Esat'ım doğum günün kutlu olsun...

Canım kardeşim, az önce telefonla konuştuk, gerçi çok da konuşamadık iki çift laf ettik ve iş çıkışı konuşuruz diye kapatmak zorunda kaldık. Saat farkı hayatımızı çok zorlaştırıyor malesef, biz güne daha yeni başlıyoruz ama sen birazdan işten çıkacaksın, bişeyler yiyeceksin -bu arada pizzanı çook özledim- ve muhtemelen arkadaşlarınla doğum gününü kutlamak için bir yerlere gideceksin. Gerçi sen bu tür günleri çok önemsemezsin ama ben birlikte olabilmeyi çok isterdim. Hep aklımdasın, bişeyler izliyorum, bişeyler yiyorum, bi yerlere gidiyorum ama aklımın bir köşesinde Eso' da olsaydı diyorum. Geçen gün yazdığın maildeki gibi çocukluğumuzu ve Sinop'taki evimizi bende çok özlüyorum...

Neyse ağlamak istemiyorum çünkü bugün güzel bir gün:D

Doğum günün kutlu olsun kardeşim, iyi ki annemizi seçmişsin, iyi ki doğmuşssun ve kardeşim olmuşsun...

Seni çok seviyorum ve özlüyorum...
Lütfen oralarda kendine dikkat et....
Ablan

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Kaçırıyorum muyum?

Günler gerçekten çok kısa...

Hep söylediğim birşey var, "hafta artık 10 gün olmalı,7 gün bana yetmiyor!", a tabi buna o zaman daha çok çalışmamız gerekecek gibi yorumlarda geliyor ama olsun ya en azından 3 gün tatil olsun, iş saatleri azaltılsın ama 1 gün fazla işe gelelim... oof ne bilim oturup düşünelim, beyin fırtınası yapalım, bişeyler bulalım ya lütfen:(( Bana ciddi ciddi yetmemeye başladı, g
özlerim sürekli saatte sanki, hep bişeyler için deadline' larım hem yapılması gereken bir dolu işim var.

Tamam iş bu, gelir geçer, peki ama ya hayat...

***

Canım oğlum bütün günü toplantılar arasında geçirdiğim gün -dün- evden çıkanların arkasından el sallamaya başladı ve ben bunu telefonda öğrendim, mutluluktan gözlerim doldu, ortam müsait olsaydı salardım gözyaşlarımı ama yapmadım, yapamadım.

Eve geldim, daha büyümüştü sanki gerçi hergün bıraktığımdan daha büyümüş gibi geliyor,daha hızlı emekliyor, daha belirgin tepkiler veriyor. Örneğin oyuncaklarının farklı yönlerini keşfetmeye başladı, uzun zaman önce aldığım bir oyuncak vardı - yaşına uygun değildi ama şekilleri ve renkleri yavaş yavaş öğrensin diye almıştım- artık 2 akşamdır onunla oynuyoruz, yerlerini kendi bulamasada elindekileri küpün içine koyması gerektiğini anladı, olur olmadık zorluyo -çok tatlı bu arada:)- ama tabi yatma vaktine yakın olduğu içinde biraz huysuzluk yapıyor.

Ayrıca sarılmaya, kucaklamaya başladı, ayrılmak gittikçe zor oluyor. Kucağımdayken yada yerde kendi kendine oynarken çok tatlı sesler çıkartıyor, çok bilinçli olmasada ma-ma-ma ve ba-ba-ba diyor, bilinçli olmadığından
da emin değilim aslında. Birgün ben yokken konuşcak ve ben telefonla öğrenecem diye ödüm kopuyor...

Aaa bide
müzikle birlikte oynuyor artık:) Kendi cdlerini dinlerken hiç oynamamıştı, ya müzik uygun değildi yada biz oynamıyorduk, bilmiyorum, ama bizimde dinlediğimiz bir müzik çalınca, bayılıyor:) Aslında normalde televizyon izlemesi yasak -yaklaşık 2 yaşına kadar- ama digiturkte 441 ve 444 nolu kanalları dinlemesine izin veriyoruz, bir popo sallıyor, süper:)

Zaman su gibi akıyor ve benim canım oğlum büyüyor...

**Oğluşum, herşey bir yana senin varlığın, hayatıma kattığın mutluluk bir yana. Annen olmayı, her adımında yanında olmayı, büyüdüğünü görmeyi dünyaya değişmem. Ve tabi ki sevgilim, teşekkür ederim herşey için...**

24 Mayıs 2009 Pazar

Wordless Sunday...

22 Mayıs 2009 Cuma

Breaking Dawn...

Alacakaranlık serisinin yayınlanan dördüncü ve son kitabı Breaking Dawn...
İlk üç kitap ile ilgili yorumlarımı yazarken müthiş bir heyecan ve istek duymuştum ama şimdi sanki ellerim klavyeden geri geri gidiyor, garip bir isteksizlik garip bir hüzün var içimde. Seriyi okumam tam 1 ayımı almış, bu şu demek "ben son 1 aydır Bella, Edward, Jacob ve Cullen ailesi ile haşır neşirim!", hem de nasıl, hergün sabah-aksam serviste ve yatmadan önce, öyle bir hayatıma girmişler ki böyle bir boşluk oldu sanki. Hani küçükken "Cesur ve Güzel" diye bir pembe dizi vardı ya, saat tam 5'te Star'da başlardı, kendimi öyle bir vampir-pembe dizisi içinden çıkmış balık gibi hissediyorum:)
Bitirmesemiydim acaba diye düşünüyorum ama yapamazdım onu da biliyorum...

Neyse kitaptan çok bahsetmek ve tadınızı kaçırmak istemiyorum, kısa bir kaç nokta: serinin son iki kitabını okumaktan çok keyif aldım, yeni başlayanlara nacizane tavsiyem ilk ikisine çok takılmayın üç ve özellikle dört gerçekten süper... Ayrıca yazarın hayal gücü son kitapta -birazda olması gerektiği gibi- tavan yapmış, beklenmedik gelişmeler olayları çok farlı boyutlara sürüklüyor öyle ki her bölüm geçtikçe daha hızlı okumanız gerektiği hissine kapılıyorsunuz. Bir de son kitap 3 bölümden oluşuyor "Book1 Bella" , "Book2 Jacob" ve "Book3 Bella"... e haliyle biraz kalın tabi:) Aslında -bence- burda bir haksızlık durumu söz konusu hem Bella hem Jacob kendi bakış açılarını anlatabiliyorlar da peki Edward' ın neden söz hakkı yok?

Eclipse kitabı ile ilgili yorumlarımı yazarken bahsetmiştim, yazar serinin beşinci kitabı olan Midnight Sun' ı yazıyor diye, ama o zaman çok da anlamamıştım neden Twilight' ın Edward versiyonuna gerek duyduğunu eğer yazmak istiyorsa hikayenin devamını yazması gerektiğini düşünüyordum ama hem son kitabı okuyup Edward' a söz hakkı verilmesi gerektiği fikri ağır basınca hem de Breaking Dawn için verdiği röportajda artık devam etmesinin sadece zorlama olacağını paylaşması üzerine Midnight Sun çekici gelmeye başladı. Daha önce yayınlanmadan okumayacağımı yazarı bekleyeceğimi söylemiştim ama artık bunu yapabileceğimi sanmıyorum, dördüncü kitap biteli 2 saat olmasına rağmen şimdiden sitedeki draft versiyonuna ara ara göz atmaya başladım.
Bağımlılık yapıyo gerçekten...
Aa birde kitapların birbirinden güzel soundtrackleri var, onlar içinde Luna' cım teşekkürler...

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Bunlarda Deniz'imin kitapları :)

Sevgilim de bende okumayı çok seviyoruz. Hamile olduğum dönem boyunca 1 sayfa bile okuyamadığım için -okuyamasamda yeni çıkanları ve sevdiğim yazarların yeni kitaplarını almıştım:)- şimdilerde arayı kapatmaya çalışıyorum ve sevgilim de hem hızlı hemde aynı zamanda birden fazla kitap okuduğu için oğluşum bizi bol bol okurken görüyor. Şimdiden bizi görmesi beni çok mutlu ediyor, inşallah O'da okumayı çok sever...

Her sabah oğluşum uyanınca yanımıza alıyoruz tabi sabahın köründe henüz ayılamamış oluyoruz, O' da saatlerdir uyuduğu için çok enerjik oluyor, oynamak istiyor. Bir süre baş ucumuzdaki kitapları kendimize gelene kadar oyalansın diye verdik ama sonuç kitaplarımız açısından iyi olmamaya başlayınca bebeğime bir kitap tahsis ettik. O kitabıda halletmesi çok sürmedi, yaşından dolayı biraz erken olduğunu düşünsemde Hobi yayınlarının iki kitabını aldım. Bir tanesi
renkler diğeri de hayvanlar ile ilgili aslında üç kitap aldım ama üçüncüsünü çok vermiyorum o baya büyük yaşlar için, bekletiyorum diğerlerine alışsın önce. Neyse oğluşum çok sevdi kitaplarını :)

Renkler gerçekten süper:))

İşadamı edasıyla sayfaları çeviriyo ya bayılıyorum:))

Çok ciddi bir iş yapıyo benim kuzuuuummm:))

Bu da diğer kitabı, hayvanları öğreniyor oğluşum :))

ABC yayınlarının hayvanları, sayıları, şekilleri anlatan dokun ve hisset serisi var, kitap yada kart şeklinde olabiliyor, onlardan almayı düşünüyorum. Daha çok hoşuna gider sanki...

17 Mayıs 2009 Pazar

Çilek sezonunu açtık!

En sevdiğim meyve sonunda tezgahlara düştü ve oğluşum çilek sezonunu dün açmış oldu :)

Yoğun ve stresli bir haftadan sonra aşırı sıcak bir İstanbul günü teyzesi ve oğluşum ile evde vakit geçirirken yolun karşısındaki marketin tezgahındaki çilekler aklımı çeldi. Bu küçük kırmızı meyvede besin değeri olarak limon veya portakala göre daha fazla C vitamini ve ayrıca -az önce de emin olmak için tekrar araştırdım- A, B vitaminleri ve kalsiyum, demir ve fosfor gibi mineraller de bulunuyor. Her neyse, güçlü içeriğinden dolayı alerjik bir besin olarak biliniyor. Normalde benimde çilek alerjim var -çok sık ve çok fazla yemediğim sürece rahatsız olmuyorum-, dayanamadım ve aldım, ana-oğul bayıla bayıla çilek yedik :)
Hoşuna gidip gitmeyeceğini çok merak ediyordum -ki çok beğendiii:)- ama daha önemlisi annesi gibi alerjik bir reaksiyon verecek mi diye daha çok merak ediyordum ama çok şükür böyle bir durum olmadı. Zaten böyle olacağına hiçte inanmamıştım :)
**evrene pozitif mesajlar gönderiyorum ki pozitif cevaplar gelsin :))**

Canım oğluşuma kıpkırmızı dudak çoook yakıştı...

14 Mayıs 2009 Perşembe

İlk Anneler Günüm :)

İlk gerçek -hamiş olduğum zamanları saymıyorum:)- anneler günüm süperdi:) Aslında kaç gündür bahsetmek istiyorum ama o günden sonra hem hasta olduğumdan hem iş yerindeki aşırı yoğunluktan dolayı bir türlü fırsat bulamadım. Fotoğrafları bile bilgisayarıma ancak yükleyebildim...

Hemen hemen her sabah babası oğluşumu alıp sabah yürüyüşüne götürüyo, kanguruya atladığı gibi -şaka değil gerçekten atlıyo, bayılıyo gezmeye:))- uça uça arkasına bakmadan sokağa çıkıyor. Pazar sabahıda erkenden çıktılar, dönüşte koca bir demet gül ve anneler günü hediyemi getirdiler...

Tatlı kuşumla hediyemi birlikte açtık, veee...

Öyle birşey istiyordum ki her baktığımda bana ilk anneler günümü hatırlatsın ve hiç eskimesin. Canım sevgilim çok güzel düşünmüşsün, hediyenizi çok beğendim, sizi çok seviyorum...
Ufak bir not: nasıl yaptıracağınızı merak ediyorsanız, buyrun... Aaa birde bir sürpriz daha varmış ama daha hazır değilmiş, merak içindeyim:))

10 Mayıs 2009 Pazar

Annecim, anneler günün kutlu olsun...

Varlığın, hayatımın her noktasında ki desteğin, karakterin, iyi niyetin, zekan, bitmek tükenmek bilmeyen enerjin, güleryüzün, sabrın ve limitsiz fedarkarlığın için çok teşekkür ederim. Oğlum sayesinde seni daha iyi anlamaya başladım, inşallah birgün bende senin gibi bir anne olabilirim. Seni çok seviyorum...

Canım annecim yaa ne kadar da gençmiş, hatta bu resimde benden daha genç...

12 yaşındayken anneme anneler günü için yazdığım mektup, sevgili annecim zarfı ile beraber saklamış...

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Yoga grubu Kalamış buluşması :)

Yoga yapmayı zaten severdim, hamile kaldığımı öğrendikten sonrada 10. haftadan itibaren hamile yogası yapmaya başladım, aslında birçok doktor hamile yogasını 3-4. aydan sonra öneriyor ama hem buna çok da inanmadığım için hem de daha önceden yoga yaptığım için gönül rahatlığıyla erken başlayıp 36.haftaya kadar azimle devam ettim.

Bugün hamile yogasındaki arkadaşlarım ve bebişleriyle -hepimiz doğurduk artık tabi :)- Kalamış' ta kahvaltı için buluştuk. 4 bebiş ve 4 anne+1kardeş süperdik...

Minicik gözleri, kuş dudakları ile bu güzel kızımız bebişlerin en küçüğü Derin...

Tatlı gıdıklı, göbüşlü kuzumuz Efe... Tam ismine yakışır bir ağırlığı var oğlumuzun:)

Şirin kukuletalı , kırmızı papuçlu cin bakışlı kızımız Eylül...

Bu tosbağa da benim ki :)

Anneler kahvaltı edip sohbet ederken bebişlerin bir kısmı uyudu bir kısmı kucaktan kucağa gezdi, birbirlerini sevip oynadılar, yaramazlık yaptırlar, masadan kalktığımızda savaş alanı gibiydi :) Sıcak bir cumartesi gününün hep birlikte tadını çıkardık ve kahvelerimizi içtikten sonra biraz gezmeye karar verdik, kendimizi ve bebişlerimizi otlara attık:D

Tatlı kuzular otları yoldular, güneşlendiler, yürüdüler, ağaçlardan yaprak kopardılar, emeklediler, maşallah hiçbir sorun çıkarmadan arkadaş arkadaş oyuncakların hepsini paylaşarak oynadılar...

Oyuncaklar elden ele dolaştı :))

Hepsinde bir telaş bir telaş:))

Buluşma çok iyi geldi valla, arayı çok açmadan tekrar buluşmak üzere ayrıldık...

8 Mayıs 2009 Cuma

Bebişler geldiiiiii :)

Bebişlerimiz sonunda geldiiii.....

Bekliyoruz diyordum ya, sonunda geldiler. Aslında yaklaşık 10 gün oldu ama bir türlü yakalayamadım, her seferinde "heh gördüm makine nerde diye koşuşturdum ama geri döndüğümde anneleri veya babaları ya görüş alanımı engelledi yada ısıtmak için üstlerine kapandı. Ama yoğun çabalarımız sonucunda 2 gün önce annem fotoğraflarını çekmeyi başarmış, -eline sağlık şekerim genelde pek tutturamazsın ama:))- Yaa o kadar küçükler ki anlatamam, inşallah büyüyüp yuvadan uçmalarını da görürüz :)

7 Mayıs 2009 Perşembe

Eclipse...

Alacakaranlık serisinin üçüncü kitabı Eclipse...
Üçüncü kitapta sonunda bitti, son 3 haftadır Cullen ailesi ile akraba oldum. Baş ucumda ve aklımda beni bekleyen bir dolu kitap var ama seriyi bitirmeden başka kitaba başlayacak gücü kendimde bir türlü bulamıyorum. Umud' unda dediği gibi "Çekirdek gibi bir şey bu, başladın mı bitirmeden bırakamıyorsun.."
Kitapta, Edward ve Bella arasındaki aşk kitabın ismine yakışır bir şekilde devam ediyor ve sevgili Jakob aşkını kurtarmak için elinden geleni ardına koymuyor -seviyorum ben bu karakteri yaa- Serinin bu kitabı diğerlerine göre çok daha heyecanlı, daha hareketli ve kesinlikle daha duygusaldı. Edward' ın kıvrak zekası ve Bella' nın -aşırı hatta bazen sinir bozucu bir gereksizlik seviyesinde- duygusallığı ön plandaydı. Kitabı çok büyük bir merak ve heyecanla okudum ama sonu sanki onca olay hiç yaşanmamış gibi, fırtına sonrası durulan sular gibi sessizce bitti. Gerçi böyle diyorum çünkü kitabın sonundaki epilogue kısmını - devam kitabından bölümler olan kısım- daha okumadım, servise saklıyorum:)
Hatta serinin son kitabı olan Breaking Dawn 'ın siparişini verdim, pazartesi geldi bile, ansiklopedi gibi o kadar kalın ki artık bişeyler sonuçlansın lütfeen. Son kitap diyorum ama 5. kitap olan Midnight Sun şu an hala yazım aşamasında, bunu geçen hafta yazarın sitesinde filmlerin soundtrack ini dinlerken keşfettim. Hatta draft hali bilgisayarında çalındığı için nasıl olsa nette var diye bir kopyasını da sitesine koymuş ama kitap çıkmadan okumayı düşünmüyorum, yazarın yayınlamayı seçtiği son hali bana uyar. Bu arada bu kitap Alacakaranlık' ın Edward versiyonu, ilgilenenlere duyurulur...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Hıdırellez Şenlikleri :))

Sevgilimle doğum günümü kutlamak için güzel biryerde başbaşa yemek yemeye ve beraber vakit geçirmeye karar verdik. Aklımda birkaç yer vardı ve güzel vakit geçireceğimizden emindim ama içim böyle kıpır kıpır, sanki bişeyler yapmak istiyorum da ne istediğimi bilmiyor bir haldeyken -aslında birazda süslenip püslenip kasmak istemedim:)- aşkımdan müthiş bir teklif geldi ve doğum günümde Ahırkapı' daki Hıdırellez şenliklerine gitmeye karar verdik:)

Ben bu şehri seviyorum ya... İyisiyle kötüsüyle, siyahıyla beyazıyla, deniziyle, tarihiyle yıllardır evim oldu. Ama seyretmeyi en çok sevdiğim manzaralardan biri de kesinlikle Sarayburnu...

Vapura binmeyi özlemişim, zamanlamamız da süperdi :)

İnanılmaz kalabalıktı, vapurdaki insanların da bir çoğu toplu halde metroya bindi ve Sultanahmet' te inip sahile doğru yürümeye başladı. Herkes o kadar keyifliydi ki şenliklere gitmeyecek bile olsan yanımızda olmaktan mutluluk duyardın:) Alan, çok geniş toprak zemin üzerine kurulu çadırlar ve sahnelerden ibaretti, herşeyi mümkün olduğunca basit tutmaya çalışmışlar. Süperdi!!!

Ahırkapı sahnesi... Ortadaki iki çingene çocuk bir döktürdüler anlatamam:D

İstanbul Sahnesi... Herkes bizden daha iyi kıvırıyordu :))

Havai fişekler süperdi :)

Aşkım hem harika bir fikirdi hem de harika bir geceydi, öpüldün... Aaa bide bebişime bakan annecime ve oğluşumun teyzesine de special thanx!

5 Mayıs 2009 Salı

Bugün benim doğum günüm :)

Bugün benim doğum günüm...

Yirmilerin sonundayım hatta sonuncusunda, 29 yaşındayım artık...


Çok şeyler karaladım günün anlam ve önemine dair, sildim, değiştirdim, ekledim, çıkardım, tabi bu arada ruh halim indi, çıktı ama bir türlü tam olarak neler hissettiğimi anlatacak kelimeleri biraraya getiremedim. Sonra kendi kendime doğum günü şarkıları dinlemeye başladım ve o acıklı sözlerin, pişmanlıkların arasında kafamdakiler netleşti. Hiçbirinin gerçekten bana hitap etmediğini fark ettim çünkü ben gerçekten mutluyum!

Evet, herkes gibi benimde hayatımda bir dolu sorun var ve muhtemelen yol boyunca bir dolu sorunumda olmaya devam edecek ama ben herşeye rağmen mutluyum. Yaşlanıyorum diye üzgün olacağımı düşünüyordum -aslında üzgün tam da uygun bir kelime değil buruk diyelim- fakat çok da beklediğim gibi bir ruh hali içerisinde değilim aksine keyifliyim. İyi şeyler düşünüyorum, iyi şeyler hayal ediyorum, hayatıma çağırıyorum, yeni yaşımda ailemle, sevdiklerimle beraber sağlıklı, huzurlu, mutlu, aşk dolu, sevgi dolu anılar istiyorum. Sevgilimle yanyana yaşlanmak -Allah'tan O benden daha önde:)-, oğluşumun her adımında yanında olmak, ailemle daha çok vakit geçirmek, babam ve Eso' yu daha sık görmek, annemin -buna kızıcak ama:)- bir ömür boyu yaşamasını istiyorum. Dünya daha yeşil, daha mavi ve barış dolu olsun, oğluşumda bu güzellikleri yaşasın istiyorum. -Bir mum üfleme süresine sığmayacak kadar çok şey istediğim için yazmak çok iyi geldi :)-

Annecim beni doğurduğun için, canım babam hayatımın her anındaki desteğin için ve Esat' ım varlığın için teşekkür ederim. Ayrıca orkideler içinde teşekkürler gerçekten inanılmazlar... Sizi seviyorum:)

Biricik eşim ve tatlı bebeğim Deniz' im sizsiz eksikmişim, hoşgeldiniz. Sevgilim hediyen gerçekten süper, izlemek ve devamında yazmak için can atıyorum, temmuza kadar nasıl beklicem bilmiyorum:D -Bilmeyenlere duyurulur Santana konserine gidiyorummmm:))-

Neyse; birşeyler eklemek istedim doğum günüm üzerine ama dedim ya hepsi çok acıklı bende çocukluğumdan çok sevdiğim bir çizgifilmle günümü neşelendiriyorum...


3 Mayıs 2009 Pazar

Kırıldı :)

Oğluşum yoğun çabaları sonucunda ilk tabağını kırmayı başardı:) Bikaç gündür elimin altında bir oraya koyuyorum bir buraya ama bir türlü atmaya kıyamıyorum -gerçi ilk kırıldığı gün attım sonra da dayanamadım çöpten geri aldım, Allah' tan çöp kutusu boştu:)- Eşyalara aşırı bağlanma huyum biraz azalsa çok iyi olucak yoksa oğluşum büyüyene kadar evde bize yer kalmayacak :) Tabağa gelince hala çekmecede...

2 Mayıs 2009 Cumartesi

And the Oscar goes to...

Dün akşam sonunda izleyebildim, daha doğrusu bitirebildim -3. kez başlamıştım-, biliyorum biraz geç oldu ama iyi ki oldu:)

Konusuna çok da hakim olmadan izlemeye başladım, sevgilim biraz bahsedince ve filmin başındaki sahneleri görünce ilk sorduğum soru "İnsan hakları nerde??" oldu. Film boyunca insanların "özgürlükler ülkesinde?" cinsel tercileri yüzünden yaşadıkları fiziksel ve psikolojik baskı çok net bir şekilde gözler önüne serilmiş. Filmin gerçek hayat hikayesiden uyarlanmış olması en etkileyici noktalardan birtanesi diğeri ise Harvey Milk 'in kendisi. Kaliforniya eyaletinde cinsel tercihleri bilinerek belediye meclisine seçilen ilk eşcinsel erkek olan Harvey, kişiliği, duygusallığı, zekası ve güleryüzü ile görevde olduğu 11 ay boyunca eşcinsel haklarını iyileştirmek için çalışmış ve bu uğurda da hayatını kaybetmiş bir eşcinsel - sonunu gizlemeye gerek duymadım çünkü zaten bilinen bir durum bilmeyenler de filmin 10.dakikasında bu zaten öğrenecekler-. Özünde inandıkları uğruna sonuna kadar savaşan, mücadele eden bir adamın hikayesi...

Ayrıca en önemli diğer bir nokta da: Sean Penn! Filmin başından son sahnesine kadar müthiş bir keyifle izledim. Sahnesine göre duygusallığı, heyecanı, aşkı, cinselliği, liderliği çok doğal bir şekilde hiç zorlanmadan oynamış. Eski bir filmi olan 21 gram' dan sonra uzun zamandır oyunculuğu beni böylesine etkilememişti. Oscar'ı sonuna kadar hak etmiş, izlemeyenlere tavsiye olunur:)